Perşembe, Aralık 31, 2009

Anonim Bir Yıl

Çam sakızı

Çoban armağanı
Bir yıl oldu bu da

Anonim bir yıl
Yani

Bu kapıyı da kapatayım
Bir sonraki nasılmış bir bakalım...

365'ten sonrasını ben de görmedim henüz.
Ondandır...

Posted via email from Amma yedin be!

Salı, Aralık 29, 2009

"Hüzzam"

"Babam istemiyor seni...
Annem de...
Sen beni istiyor musun?
Sen beni neden istiyorsun?
Senin annen beni neden istiyor?
Ya baban?
Ben?
Sen?
Biz birbirimizi neden istiyoruz?"

Uzun seneler olmuş.

"Hüzzam" ile ilk tanıştığımda bildiğiniz çocuklardan biriydim. 80'li yılların sonu. Yine soğuk bir kış günü. Yine Oda Tiyatrosu. "Hüzzam", ilk gördüğümde, çocukluğuma ait ne kadar mutluluğum varsa birikmiş, bir çırpıda alıp götürmüştü benden. "O yaştaki çocuk ne anlar" demeyin sakın, anladım işte, bal gibi... O günden sonra tiyatroya dair her ne konuşma geçtiyse ağzımdan kesik kesik "Hüzzam" kelimesi dökülmüştür.

Yıllar sonra "Hüzzam"ı bir kez daha izlemek için cesaretimi toplayıp 2009'u bitirmek üzere olan günlerden birinde (bugün, yani Aralık'ın 29'uncusu) oyunu tekrar izlemek üzere biletimi aldım. Çok değişti her şey. Artık Internet var, bileti Internet üzerinden alıp keyifle izleyebiliyor insan. Hoş odak noktam "Hüzzam" olunca ne keyif kalacağı belliydi bende ne de başka bir şey ama büyük bir kararlılıkla aldım bileti, üstelik en ön sıra (A sırası), en orta koltuk (3). Takvimler Aralık'ın 29'unu gösterdiğinde ise koyuldum yola.

İstiklal Caddesi değişen bir çok şeye rağmen hala kendine ait büyüsünü koruyordu her zamanki gibi. Büyünün kaynağı belliydi aslında. Yarım daire şeklindeki aydınlatılmış bölmede yazan "ODA TİYATROSU" yazısı ve benim yıllar sonra izleyeceğim "Hüzzam"... Cesaretimi toplayıp başımı kaldırarak tiyatro gişesine gidip adıma kesilen biletimi aldım. El yazısı ile biletimin kenarına "N.M.A." yazmışlardı. (Bu bana ait bir uygulama değil, bileti hazır olan herkesin baş harfleri yazılıyor bilete.) Tuhaf bir gülümseme belirdi yüzümde. Hani "Hüzzam" halime ayıp olmasa gülümseyecektim de. Vay be. N. M. A... Oyunun başlamasına az kaldığından Tabbak Restoran'a girip biraz tavuk yedim ve hemen tiyatrodan içeri girdim. Heyecanım çok büyüktü. Usta oyuncu Maral Üner başta olmak üzere tüm ekibin fotoğrafları vardı lobide. Maral Üner'i yıllar sonra aynı oyunda görmek nasıl olacaktı acaba?

İlk zilleri duyar duymaz koltuğuma koşup oturdum. Yerimde duramayıp, paltomu nereye tıksam diye düşündüm. Koltuğumun altı en güzel tercihti besbelli. Sonra ziller çaldı, ziller çaldı ve oyun başladı. Salonda ağır aksak hüzzam makamında şarkılar eşliğinde Maral Üner'in o çocuk oluşu ile yıllar öncesine sürüklendim. 

...

Hemen üstteki üç noktayı koyduğum yerde olanlar oldu (yine), dudağımı ısırdığım sahneler yine aynı sahnelerdi. Aynı replikler, aynı ses, aynı ifade. Ben koltuğa gömüldükçe gömüldüm, yıllar önceki çocuk oldum. Ya da bana öyle geldi. Sonra oyun bitti. Ne kadar alkışlayabildiysem alkışladım. Maral Üner ile göz göze geldik. Ya da bana öyle geldi. Kısa sayılmayacak kadar uzundu. Ya da bana öyle geldi. Alttan üstten limitli bir şekilde mutlu oldum. Başımı öne eğip evin yolunu tuttum. 

Son olarak şunu söylemek isterim. "Hüzzam" muazzam bir tiyatro eseri. Maral Üner ise gördüğüm en başarılı oyuncu. Yıllar hiç bir şey değiştirmemiş. Hatta kendimi bile bir anlığına yıllar öncesinde gibi hissettim. Değişen çok şey vardı oysa ki...

"...yoksun..."

* Fotoğraf Devlet Tiyatroları Internet sitesinden alınmıştır.

Ömrüm Seni Sevmekle by Esma Başbuğ  
Download now or listen on posterous
01 Ömrüm Seni Sevmekle.mp3 (3816 KB)

Posted via email from Amma yedin be!

Pazartesi, Aralık 21, 2009

İki ara da bir, dere de...

Just A Car Crash Away by Marilyn Manson  
Download now or listen on posterous
05 Just A Car Crash Away.mp3 (11551 KB)

Hedefini bulamayan bir (b)ok peşinde koşmuşum

Bedenini yırtıp kurtulmuş ruhlar arasında
Hem ne kadar zor
Hem ne kadar tuhaf

Bir gün böyle düşüneceğimi hiç düşünmemişim
Dün ve yarın arasında gidip gelmişim
Bugünü tamamen unutup...

Nedenini bilmeyen bir savaş içinde doğmuşum
Burnunu silmeyi unutmuş çocuklar arasında
Bir o kadar iğrenç
Bir o kadar masum

Bir gün böyle çürüyeceğimi hiç düşünmemişim
Et ve kemik arasında gidip gelmişim
Hayal kurmayı unutup...

İlk perdesini görmediğim bir oyun için ağlamışım
Makyajları akmış palyaçolar arasında
İki arada bir derede
İki arada bir derede

İki ara da bir, dere de...
Boğulmayı kafana koymuşsan
İkisi de aynı...

Posted via email from Amma yedin be!

Cumartesi, Aralık 05, 2009

Senin sonuna kadar...

Bir önceki ağladığın anı hatırla(ya)madığın ve bir sonraki ağlama nedenini kes(tire)mediğin sürece senden kimse gülmeni beklemeyecektir.

İşin kötü (ya da iyi) tarafı...
Bu böyle sonsuza kadar devam edecektir.

Daha doğrusu,

Senin sonuna kadar...

Not: Hediyelerin hepsi ya kırıldı ya da yakıldı. Bir şey kalmasın istedim...

Posted via email from Amma yedin be!