Salı, Şubat 28, 2006

Baba Duyularımızı Ana Duyularımız Yapmamız

Ataerkil bir geçmişimiz olduğundan baba duygularına saygı duymamız
Yahut baba duyularını ana duyularımız yapmamız

Düşünebilmek yerdeğiştirme sıfır iken
Düşünüp taşınabilmek
Ortada bir kıvılcım bile kalmamış iken
Hala umut varmış gibi davranabilmek

İçine doğan bir dürtüyü diğer benliklerden duymamız
Ve sonra olanlar
Yalnızlık
Sorumluluk ve hüzün
Baba duyularını ana duyularımız yapmamız

Yel değirmeninin çarkını işler koyabilmek
Rölantide olsa bile yaşam
Ortada bir kıvılcım bile kalmamış iken
Yanıp yanıp tutuşabilmek

Baba duyularımızı ana duyularımız yapmamız
Mümkün olabilirliğin ispatı aslında
Mümkün kılınabilirliğin bir yolu

Cumartesi, Şubat 25, 2006

Tek Değişken


Her gün aynı Güneş'e sahte sahte gülümsemekten yorulduğum hissindeyim...

Her güne ayrı bir çocuk doğurup aynı günün ikindi vakti o çocuğu boğmaktayım.

Örümcek olmadığım halde ağ örmeye çalışıyorum ki bu çok zor, inan çok zor...

Barınacak bir yer bulduğumda
tüm sözleri bozuyor,
tüm sırları kusuyor,
tüm benliğimi afişe edip
üryan bir vaziyet alıyorum

... ki bu çok zor, inan çok zor.

Pazar, Şubat 19, 2006

Rüyalara Fazla Aldanmadan

Kimin rüyaları daha renkli diye düşünmek olası tabii.
2 elemanli bir kümenin oluşturabileceği etkilerden daha fazlasına sahip olmak da bir rüya başlı başına aslında. Rüyalardan çektiğimiz nedir yahu?

Verdikleri zararları (maddi yahut manevi) telafi edebilmek, yaraları onabilmek ne mümkün.

Bu arada, burada küçük 1 serçe şarkı söylüyor, hemen camımın önünde. Yoksa bu da mı bir rüya?

Terazinin her iki kefesinin de aynı değeri yalıyor olması gerekli ki rüyalara sığınmayalım. Öte ve beri için çalışanlardan biri olmayalım. Olmamak için rüyaların varlığından hoşnut olmayalım.

Kimin rüyaları daha renkli pekiyi?

Bu akşam yine o kefenimtrak yorganın altına girdiğinde onlardan biriyle karşılaşmayacağın ne malum? Ne malum gördüklerinden hoşnut kalmayacağın?

Terazi yeni bir hafta ile eşitlenecek.

Rüyalara fazla aldanmadan...

Perşembe, Şubat 16, 2006

Beterlik Mertebesi


Öylesine açtım ki o gün
Gözüm dönmüş, ellerim kasılmış
Benlik namına bir iz bile kalmamış
Öylesine açtım ki gözümü o gün
Dişlerim gıcırdar, dudaklarım kanamış
Ahlak namına bir iz bile kalmamış
Doymak ne zor, doymak ne zor

Ne çabuk unuttum
Kahretsin
Ne de verimsizim
Duyarsızım
Asılsızım
ve de sadakatsizim
Ne çabuk unuttum
Kahretsin
Zaman ilerlerken benimle
Yaptığım tek şey unutmak
Neleri unutabildiğimi bir bilseniz
Neleri bir kalemde sildim
Neleri...

O günlerde öylesine açtım ki
Silinmesi şart koşulmuş gibi o günlerin
Beterliğimden dert yanmaktansa
Tercihimdir unutmak

Doymak ne zor
ve ben neleri unutabildim

Salı, Şubat 14, 2006

Ve Bu Günü Öyle Hatırladılar...


Emeklerim boşuna ve el ekledim boş koluna
Dar ağlatıyor gözlerim ve daraldığım ruhuma
Kutladığınız nedir ahali diyesim var, diyesim var, diyesim var
Kurtlandınız özenmeden duramadınız

Duramadınız ve deştiniz yüreğini, gün adadınız adına
Dün olmadan kim olduğunuzu bilemediniz
Bir başına olduğundan emin olduğunuzda
Geriye kalanları çiftlediniz

Ortam sayısallıktan geçilmez, dizboyu sayısallık
Medeniyet değiştiği gibi değişiyor cibilliyet
Bu günde de beni yalnız bırakacaksanız eğer
Hala bir başıma sanacaksanız beni eğer
Bir el giriverin inbaksıma
Yalnız bırakmaz beni bu sayısal spemler

Bir balığa aşk sunarsın,
O da sana sadece hava kabarcığı...


Yazık oldu adamcağıza...
Çünkü bu günü öyle hatırladınız,
ve bu günü öyle hatırladılar...

Cuma, Şubat 10, 2006

Kehkeşan

Bir çok fonksiyonun farkındalardı
Bildiklerini sanıyorlardı
Oysa ki yanıldılar
Transendental fonksiyonlar arasında hiperbolik fonksiyonları bir piç gibi ötelemişlerdi
Evet, yanıldılar
Belli bir yalandan ibarettı müfredatları
Yüzleri gizlemekle başarabileceklerini sanmışlardı
Başlangıcın aslında bitişle aynı noktada olduğunu farketmeyi
En sona bırakmışlardı

Aslında indirgedikleri basit bir benzetme idi
Kainatın bir benzetmesi
Onda da başarılı olamadılar ya güya...
Her neyse...
Vakit bir adım ötede
Hatta bir nefes
Hatta kırık bir kalbin atışı
Ve kırık bir kanadın çırpınışı...

Ben de bilmiyorum çünkü
Kırılganlığım bu nedenden
Ve bu nedenden bu hoyrat davranışlarım
Ne yaparsam yapayım
Sesimi kısamayışım
Büyüyü bozamayışım
Çocuk kabuğumdan sıyrılamayışım

Kulağımdayken o nazik melodisi ruhların
Nasıl da kesip attılar kulağımı
Kalbimdeyken o nazik esintisi aşkın
Nasıl da sıkıp kuruttular kalbimi
Kollarımdayken o nazik mahlukat
Nasıl da koparttılar kollarımı
Ben öylece kalakaldım
Melekler bana baktılar
Acıma duygusu içinde
Ben öylece kalakaldım

Nerede o kehkeşan yıldızları, söylesene!

Cuma, Şubat 03, 2006

Çok Küçük ve Çok Hızlıyı Seçtiler


Belki bu defa olduğundan daha ileri gidip yetişkinleri ürkünç kıldık
Bu defaya mahsus, mahsusçuktan çocukları boyadık

"Sevgili dinleyicilerimiz, sizlere elimize az önce geçen bir haberi aktarıyoruz. Artık ..... yok, tekrar ediyoruz, artık ..... yok. Gözünüz aydın"

Elimizdeki beyaz bayrakların daha fazla taşımak istenmediğini anladık
Gerçeği basit bir indirgeme yaptık

"Sevgili dinleyicilerimiz, sizlere elimize az önce geçen bir haberi aktarıyoruz. Artık ..... yok, tekrar ediyoruz, artık ..... yok. Başımız sağolsun"

Basit bir kural koyuyoruz, bir gözlemci, bir tablo, bir zorunluluk
Pozisyon belli (x). [Pozisyon başla]

Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler
Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler
Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler
Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler
Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler
Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler
Çok küçük ve çok hızlıyı seçtiler

"Sevgili dinleyicilerimiz, sizlere elimize az önce geçen bir haberi aktarıyoruz. Artık ..... yok, tekrar ediyoruz, artık ..... yok. [Pozisyon bitir]"