Pazar, Nisan 19, 2009

Gel

Emmi Kurowski: Zengin olacağız Ali... ve kendimize küçük bir parça cennet alacağız.
Ali: Neden cennet?
Emmi Kurowski: Hmm... Sadece istediğim bir şey.



Yarım yamalak sanmışsın sen bak şimdi
Bırak gel hadi
Yanlış anlamışsın
Ocağı söndürmüşsün
Yıkamamışsın
Bıldırcın yumurtalarını kaynattığımız kabı yıkamamışsın
Kireç kireç üstünde
Yıkanmamışsın
Saçların zamk
Zift
Bulamaç

Gözünde hep değerli belirmiş istediklerin
Oysa değiller
Yalan
Ben dokundum
Ben hissettim
Değerli değiller
Sadece eskiler
Gelmiş
Görmüş
Ve geçirmişler
O kadar!
Şimdi kendine gel hadi

Şimdi kendinle gel hadi
Uzun zamandır laflayamadık
Peynir gemileri
Yüzdüremedik
Koşamadık
Dalak, ciğer ne varsa artık
Patlayıncaya kadar koşamadık

Beyaz plastik çizmeler bul bize de gel
Kirlenelim
Islanalım
Seni yıkayalım
Ölü yıkar gibi
Seni yıkayalım
Pul bul bize
Yollanalım o yerden bu yere

Hayal meyal hatırlıyorum yüzünü
Zaten ne kadarını görebiliyorum
Olması gerektiği gibi
Çoğunu
Şu kafa var ya şu kafa!
O tamamlıyor işte
O ya da bu şekilde
Bir şekilde
Ama yine de gel sen hadi

Otomobiller altında kalan güvercinler gibiyim
Yine de gelmelisin
İki uzun duvar
Sonsuz boylu selvi selvi
Arada dar yol
Asfalt
Otomobiller geliyor, geçiyor
Biz, hep güvercinler
O duvardan bu duvara kışkırtılıyoruz
Otomobiller eziyor haliyle
Gel birlikte ezilelim

Yarım yamalak kalmışsın sen bak şimdi
Bırak gel de ezilelim hadi
Dilin mi kesik ne?
Rüyaların mı siyah beyaz?
Sıkmamışsın
Hala atar bir umut
Kurumasın diye sıkmamışsın
Atar toplar arasında
Sıkılmamışsın

* Giriş diyaloğunu "Angst Essen Seele auf" filminden aldım

Perşembe, Nisan 16, 2009

Kuduz Köpekler Tarafından Yalanmış Kediler Kenti

Kimliklerini saklayanların kentinde dolaşıyorum yine. Travestiler, katiller, pezevenkler ve orospularının yedikleri çatallarla yarı pişmiş tavuk etlerinin tadına varıyorum. Biraz karabiber, biraz daha... Tek gözü görmeyenlerin, tek göğsü alınmışların ve biseksüellerin içtikleri bardaklardan içiyorum. Bir kutusu bir kaloriden az. Daha fazla asit ile ne de güzel geğiriyorum. Bulaşıklar alelade yıkanıyor, ucuz deterjanlarla, köpüğü kontrolsüz. Mürdüm eriği köpüğü. Öyle köpürüyor ki bazen kuduz köpekler tarafından yalanmış bir kedi gibi hissediyorum kendimi. Kulağımda çoğu zaman sözlerini uydurduğum, bildik, tanıdık o şarkı, geziniyorum.

Koca kenti kuranların bastıkları yerlere basıyorum, koca kentte asılanların gölgelerinin düştüğü yerlerde yürüyorum. Elimde olsa yine gelirim buralara. Biliyorum çünkü sıkılsam bile bu gece de önceki geceler gibi özleyeceğim rüyalar göreceğim. Hatırlayamasam bile. Sevdiğimi söylediğim zaman cesurum. Sevmediğimi söylediğim zaman bir bela. Sevilmeyen. Öküz gözüyüm ben. Diğer kentleri dolaşmadan haklarında ahkam kesmekten başka elimden bir şey gelmiyor. İtibar ettiğim konular ya önceden tartışılmış oluyor ya da tartışmaya başlamak için erken. Bu kent bana tüm bunları düşündürüyor.

Ara sıra fotoğraflıyorum onu, ara sıra kendime fon yapıyorum. Soru işaretleri geliyor bazen aklıma. Soru işareti ne güzel, ne estetik bir işaret. Havada dans eden kıvrak bir beden ve izdüşümü. Tamam izdüşüm "ben" denilen etiket de... Havada dans eden kıvrak bir beden ne?

Önceleri bu kent beni erkenden uyuturdu. Kötülükleri görmeyim diye, ahlak sınırı dışında kalanları bilmeyim diye. Salak! Eskimiş olmasından ötürü beni böyle kandırabildiğini zannederdi. Göğüsleri sarkmış cadaloz karıların, apış araları kaymak kaymak terlemiş hırboların ve diz kapakları yara bere olmuş çocukların doldurduğu bir kentten ne beklenir ki zaten?

Ne zaman ağzı yarım açık bir rögar kapağını görsem [bu kentin] defolu bir kentte yaşadığım aklıma geliyor. Sonra usulca tüm ağırlığımı tek ayağıma vererek kapatıyorum...

Çarşamba, Nisan 08, 2009

Mimlendim! (Blogumun doğasına aykırı bir yazı)

Çarşamba gününe uyanmak. Hem ne uyanış... Böyle ense tutuk, tüm nazal yollar tıkalı... İlk gördüğüm şey akşam yatmadan önce tükettiğim 350 - 400 gramlık süzme yoğurdun kasedeki kurumuş izleri. Bahar mı geliyor nedir?

Daha sonra rutine alıp bilgisayarımın başına oturuşum, mailleri kontrol edişim... Bir baktım ki Umay bir mail atmış. "Sizi mimledim!" adı altında... Ne ola ki? Sorusunu kendime yönelttikten sonra bunun tüketim odaklı dileksel bir boyuta tezahür ettiğini fark ettim. Efendim, kendileri sorarlar... Almak istediğim, yanıp tutuştuğum 3 şeyi sormuş. Gel gelelim bende sürekli almak için yanıp tutuştuğum şeyler vardır ve sayıca fazladırlar ama aşağıdakileri bir şekilde fazlasıyla isteyip almak için sıraya koymaktayım:



Efendim orjinal bir Marilyn Manson suluboya çalışmasına sahip olmayı fazlasıyla istemekteyim ama fiyat bakımından beni aşabileceği düşüncesiyle en azından kendisi tarafından imzalı, güzel mi güzel kağıda reprodüksiyona tabi tutulmuş ve sınırlı sayıda üretilen bu litografı istiyorum.

(Not: Başlıktaki bağlantıya tıkladığınızda açılan flash ağırlıklı sayfadan "litographs" bağlantısını seçiniz, orada zaten 2 seçenek var, "Hand of Glory" benim istediğim.)


Bu da bir şekilde alayım alayım dediğim ama ertelediğim bir ürün. Bilhassa "Bigmouth Strikes Again" şarkısını 7" plaktan dinlemek için can atıyorum. Tamam, kabul ediyorum, orjinalleri gibi olmayacak ama neticede 10 fevkalade 7" plaktan oluşan bir set bu. Göze, kulağa hitap eder fazlasıyla... Daha ne desem boş...



Şimdi bilenler bilir... Benim video oyunlarıyla aram pek kısıtlı seviyededir. Mortal Kombat ve StreetFighter serisi, Guitar Hero oyunları bir yana, benim asıl vurgun olduğum seriler Silent Hill ve Resident Evil serisidir. Hani Resident Evil'ın tüm bölümlerini şiddet içinde oynayıp tamamladığımdan sanki sıra artık şu yeni çıkan beşinci bölüme geldi gibi. Birazcık vakit ayırsam onu da hemen bitireceğimden eminim ama sanırım önce PS3'üm için bir tane bu oyundan edinmem gerekiyor.

(Not: Eskiden ben Silent Hill ve Resident Evil oynarken annem Günay ve kızkardeşim Merve salonda oturup gerilim içinde film izler gibi beni izlerlerdi... Çekirdek ve meşrubat eşliğinde... Acep yine aynısı olur mu?)

(Genel Not: Normalde blogumu bilenler bilir, böyle güncemtrak, cevapsal ya da reel yazıları bloguma koymam ama işte hoşuma gitti hani istek, alışveriş, harcama sevdiğim şeyler, ben de yazdım bodozlama...)