Çarşamba, Eylül 22, 2010

Kokuşmuş Bir Fantezinin Köleleri

Çocuklar Tanrının Tesellisidir / Children Are God's Consolation

Geçmiş aklıma geldi bugün eve doğru yürürken. Nasıl da aklımdan uçuruvermişim unutmuşum. Utandım. Ailecek daha mutlu olduğumuz günleri hatırladım mesela. Daha azıyla daha yaratıcı olup mutlu olduğum günleri. Hafta sonlarında annem ve babamın elinden tutup dolaştığımız Ankara da yok. Alışveriş merkezleri var. Donuk ve hepsi bir arada. Ellerimizde renkli renkli kartlar, trik geçiriyoruz, trak geçiriyoruz. Ödeniyor. Ödüyoruz. Mağaza sahiplerinin sahte cümleleri ya var ya yok. Heyecanlarımın büyük bir kısmı da açıkta bırakılan tentürdiyot gibi uçup gitti haliyle. Şimdi ne bana faydaları var, ne de benim elimden çok bir şey geliyor. Evde yapılan doğum günü pastalarını. Elde örülen kazaklarımı. Panda dondurmanın ilk çıktığı dönemleri bile hatırladım. Her şeyi bir başkası silip götürüyor. Buldozer gibi. Unufak. En ufak bir hatırası kalmayana kadar silip götürüyor. Canlı olsun, cansız olsun fark etmiyor.

Cırt cırtlı ayakkabılarım haşat olana kadar giyerdim ya. Ne olurdu ki? Ne fark ederdi? Herkesin ayakkabılarının uçları aşınırdı. Bir iki şort, bir iki gömlek ve bir askı. Ben bunlardan ibarettim işte. Şimdi nasıl giyineceğime bir önceki gece yatmadan önce izlediğim film ya da yatmadan önce dinlediğim şarkı karar veriyor. Her şey öylesine erişilebilir oldu ki. Korkuyorum. 

Kasetlerimi hatırladım bir ara. Bir türlü istediğim berraklığa ulaşamayan o boğuk sesi özledim. Şarkı başına gelebilmek için bir ileri, bir geri sarışlarımı hatırladım. En sevdiğim kasetlere zeval gelmesin, üstüne başka kayıtlar yapılmasın diye hemen köpek dişimle üstteki tırnakları kırışım geldi aklıma. Arkadaşımın kaset kağıdını açıp bir türlü olması gerektiği şekilde geri katlayamayışını hatırladım. Güldüm. Şimdi çift tıkladığım mp3 dosyası bir saniye içinde çalmaya başlamadığında nasıl da sinirleniyorum oysa ki. Sabırsız olmuşum, anladım.

Apartmandaki komşularımızı hatırladım. Bir "günaydın" ve bir "iyi akşamlar"dan çok daha fazlasını duyduğum ve duyurduğum komşularımızı. Oysa etrafımdaki insanların çoğu izole olmuşlardı bugün. Sağır, dilsiz, üç maymun... Hep maymun... Kim daha blasé anlayamıyorum bile. Bir gün önce de böyleydi, yarın da böyle olacak. 

"Akün Sineması"nı hatırladım. Sinemaya gitmeden önce en az bir hafta önceden heyecanlanışımı, hazırlık yapışımı. Annemin giderken yanıma verdiği suyumu, evde patlatıp torbanın içine koyduğu patlamış mısırları hatırladım. İki avuç patlamış mısırı aynı sırada benimle filmi izleyen, hiç tanımadığım diğer çocuklarla paylaşmamı hatırladım. Şimdi çoğu şeyim kişisel. Bana ait. Ödediğim için belki. Belki ödetildiğim için. Belki har vurup harman savurduğum için.

Haftalarca öncesinden hazırlandığım lunapark da yok artık. Heyecan kalmamış. Heyecan o aynalardaydı çünkü. Beni olduğumdan daha büyük ya da küçük gösteren aynalarda. "Mehmetçik Treni"ndeydi mesela heyecan. Ne metro treninde, ne hızlı trende ama o "Mehmetçik Treni"ndeydi. Lunaparkı turlayan o trende. O trenin atlı karıncalı vagonundaydı belki. Bir biletle tek bir şeyden çok daha fazlasının yapılabilmesiydi. En üzüldüğüm de Balerin teyzenin gidişi olmuştu ya. Yaş haddinden emekli edildi resmen kadıncağız.

Dikkat ettim de kışın da kat kat giyinmiyorum artık. Ne bere, ne atkı, ne eldiven. İstediğim yere en fazla onbeş dakikada ulaşabiliyorum. Kırmızı belediye otobüslerinin kapıları hemen açılıyor. Açılmazsa arkamdaki onlarca sabırsız insanla birlikte kapıya doğru abanıp vurmaya başlıyoruz. En ufak bir şeyde patlak verebilecek bir isyan var içimizde. Oysa saatlerce yolculuk yaptığımı biliyorum. Biliyorum ama aklım almak istemiyor. Aynı şehir içinde bir bilgisayar oyunu almak için kışın donmak niye şimdi? Soğuktan salya sümüğün atkıya geçişine ne gerek var?  

Unutuyordum... Ya ellerini öptüklerimin çoğu? Ellerini öptüklerimin çoğu yok aslında artık. Evlerine gittiğimde naftalin kokusundan, limon kolonyasından kaşınan burnum? Süngerleri orantısız, gıcırtılı koltuklarına oturan ben. Her gördüklerinde benim için biraz daha büyüdüğümü ifade eden eski kelimelerle bezeli cümleleri. Buruşuk dudakları. Şimdi çoktan toprağa karıştıklarını düşündüm. Şimdi onlar ya yok ya ben onları düşünmek için çok meşgulüm. Bir iki anı iliştirmiş hafızam onlara dair, adları her geçtiğinde aynı şeyleri gevelediğim. Adları geçerse tabii...

Neyse işte. Uzattım, çorba gibi de oldu zaten. Ben de çözemedim, çözmek bile istemedim. Alışıyor insan bir şekilde. Tuhaf ama alışıyoruz. Gittikçe daha da kötüleşen, kokuşmuş bir fantezinin köleleriyiz gibi geliyor şimdi bana. Bir şekilde korumaya çalıştığımız tüm anılarımız ya bastırılmış ya tamamen unutturulmuş. Yanlış damarlara girilmiş gibi. Farkında olmadan gereğinden fazla kan vermişiz gibi geldi sanki bana bugün. Öyle olunca ben de not almak istedim böyle darmadağın.

  
Download now or listen on posterous
13_Smells_Like_Teen_Spirit.mp3 (6560 KB)

Posted via email from Burada Başlayan::Burada Biter

Cuma, Eylül 17, 2010

Purpura

MEMORY ALLOCATION

Kırılırken
Dökülürken
Bu kederli ağaçlar bu sonbaharda solarken
Sakince ve sessizce renklerimi kaybederken
Rüzgar serçeleri geri geri sürüklerken
Çocuklar tanrıyı teselli etmek için var
Yıldızlar geceyi...

Avunurken
Unuturken
"Böylesi bir oyunu kim sergiler" diye sorarken
Korkuyla ve uykuyla damarlarımı bilerken
Maskeler yaşları örtbas ederken
Kurbanlar katili yaşatmak için var
Cesetler toprağı...

Ağırlaşırken
Durulurken
Yazılmamış defterler kuruyup yaprak dökerken
Cevaplar soruları unuttururken
Kargalar tilkinin aklını çelerken
Duvarlar öteleri yaftalamak için var
Akıllılar delileri... 

 

 

Posted via email from Burada Başlayan::Burada Biter

Cumartesi, Eylül 11, 2010

Dilkeşhaveran Rüzgar

A SIMPLE DEATH

Bir iki göz bakmayı unuttum diye mi
Her uyanmamı gece karşılar?
Bir iki söz susup küs kaldım diye mi
Her bulutu üzerime salar?

Bir yorulmuşum ki oysa
Uyku ne fayda,
Öylesine takılıp kalmışım bu şehirde
Yıllar önce doğup takılmış gibi...

İnce belli bardaktakini içmeyi unutmuşum
O bile bana darılmış
Dumanını boşa harcamışım
Dilkeşhaveran bir rüzgar esiyor belli belirsiz

"Karanlık ufuktan güneş doğmadı
Gözüm yaşla doldu sabah olmadı"*

Bir yarılmışım ki oysa
Dikiş ne fayda,
Öylesine gezip durmuşum bu şehirde
Kayıp bir şeyi bulurmuş gibi...

İçimde bir oyuk açmışım ya zamanında
Kapamaya mecalim yok...

* Dilkeşhaveran Curcuna Şarkı (Karanlık Ufuktan Güneş Doğmadı) / Zeki Müren 

Posted via email from Burada Başlayan::Burada Biter