Cuma, Kasım 26, 2010

Çünkü Sen de Benim Gibi Az Biraz Etsin

Panoramic View of a Path with Leaves in Plitvička Jezera

[Biraz öksürük, bir iki kez üst baş çekiştirme, yutkunma ve benzeri rutin ama nedensiz bir takım hareketten hemen sonra]

Derya Arbaş'ın gözlerindeki ifadeyi de unutabilmiş değilim aslına bakarsanız. Sharon Tate kadar olmasa da söyleyecekleri vardı gibi geliyor bana hala. Özellikle sonbaharın renklerini ıkına ıkına düşüremediği şu zamanlarda. Dinlediğim şarkılar bile zaman zaman bunaltıyor beni, okuduğum cümleler ne yapsın? Kahvaltımı yoğurtla yapmaya başladığımdan beri kar bile artık eskisi kadar çekici gelmeyecek gibi geliyor ya... Yeni her şey beyaz gibi, eskiyenler de beyazlaşıyor. Bekleyip göreceğim, geç gelen kışı ne kadar özlemişim, ne kadar özlememişim.

Bu kışı da bir önceki kışı beklediğimden daha fazla endişeyle, korkuyla, hayretle beklediğimi sanıyordum ki yanılmışım. Öyle düşünüyordum çünkü hayaletlere, hortlaklara, öcülere inanılmaması gerektiğini söyleyen ama yine de görünmez, bilinmez varlıklara inananların ortasındayız. Tapma gücü olmasa da kurbanı pek iyi seçen ve eden; cadısı olmasa da aydınlarını yakan, katleden, öldüren bir karışımın ortasındayız. Pagan kökenleri çok eskide kaldı diyenler... Lafım size, bir daha düşününüz. Çok da uzaklarda değiliz. Sadece sonbahar geldi de geçiyor, durum bundan ibaret. Bu kış ne yanacak belli değil.

Kış dedim, kar dedim ve inanın bana beyazı da en az siyah kadar sevdim. Yeminle. Ama o tatmin olmadı. Kendine is çaldı, toz çaldı, kir çaldı. Siyah olmak için özendi, olamadı. Lekesi göründü bana hep, ya da ben onun kadar saf olamadım. Bu konuda bir fikrim yok. Hoş, fikir üretmek de eskidendi. Şimdi tüketilecek o kadar çok şey var ki. Zaman bunların en başta geleni. 

Kış gelecek de ne olacak? Arması sökük, düşmek üzere olan militer bir varlık mı yoksa çoktan düşmüş bir melek mi kurtaracak beni? Bir de tüm bunların yanında ben de düşsem ya, boylu boyunca yatsam uzansam karlara...

Önce sonbaharı tüketeyim ama. Renklerini henüz farklılaştırmadı o bile. O da artık çok iyi biliyor kimin çocukları olduğumuzu. Oduncunun, onun ya da bunun. Ne fark eder? Giderken ekmek de atsan taş da atsan öyle ya da böyle, önünde ya da sonunda yolunu buluyor bir şekilde insan.

Son bir şey daha var. Sonbahar bitmeden, kış gelmeden parmak izine sahip çıkmalı insan diye düşünmek istiyorum kezaözellikle sonbahar bitip kış geldiğinde her foyası meydana çıkıyor insanın. İşte o zaman yazı da yazmış olsan, herhangi bir mürekkep şişesini de kapatmış olsan fark etmez. Parmakları lekeli insan kurbanının kanının bulaştığı kadarıyla yarı suçludur en azından.

Bu durumda:
Allah kabul etsin...

Çünkü sen de benim gibi az biraz etsin.

  
Download now or listen on posterous
Ne_Me_Quitte_Pas.mp3 (8478 KB)

Posted via email from Burada Başlayan::Burada Biter

Hiç yorum yok: