Uzaylı arkadaşımız eksik parmaklarını hayvanlara doğrulttu. Kıpırdamayan ağzından değil, karnından bir yerden geliyordu ses. Biz anlamıyorduk dediklerini önce. Sonraları anlar oluyorduk. Korku, telaş kalmamıştı bizde artık. Dayanacak hal de. Kızlar oğlan olmuştu, oğlanlar kız. Kimimiz ağlıyor, kimimiz gülüyorduk.
Son sorusu hayvanlara geldi uzaylı arkadaşımızın:
"Siz aşık oluyor musunuz?" (Soru yankılandı boşlukta, içimizde... Ne biçim bir soruydu öyle?)
Bütün hayvanlar sustular. Daha sonra senkronize bir ekip gibi kafalarını bir sola bir sağa çevirdiler. Koro halinde "H.A.Y.I.R." dediler.
"Bizim isimlerimizi Adem vermişti. Biz aşık olmayız. Adem de olmamıştı ki."
Soruyu neden sorduğunu unutmuş gibiydi uzaylı arkadaşımız. Hayvanları sevdi. Hayvanları daha mantıklı buldu.
Biz küçümsenmiş, ezilmiş, üzülmüş ve utanmış tavırlarımızla birbirimize baktık. Etrafta utancımızı saklayacak ne bir incir yaprağı vardı, ne de bir örtü. Uzaylı arkadaşımız ve hayvanlar için bunların hiçbirine gerek de yoktu aslında. Hepimiz lal kesilmiştik.
Bizimkiler kocaman bir uzay gemisine bindiler.
Biz bakakaldık.
Onlar dağın üstüne konuçlanmış uzay gemisinden bize güldüler. Uzay gemisi hareket ederken de el sallayıp dil çıkarttılar.
Hayvanlar dile geldi:
"Siz aşık oldunuz. Hem de her şeye. Tekrar etmeyi sevdiniz siz."
Posted via email from morg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder