Cumartesi, Nisan 28, 2007

21:44

21:44. Basit bir Perşembe akşamı.
Boğazımda hafif bir tahribat.
Yutkunmamla beraber gelen kan tadı.
Duymadığım şeyleri duyar oldum,
Görmediğim şeyleri görür...
21:45. Hala basit bir Perşembe akşamı.
Bir hiç uğruna kulakları çınlayan
Binlerce iç güveylerinin uğruna
Gülmediğim şeylere güler oldum,
Ağlamadığım şeylere ağlar...
21:46. Basit bir Perşembe akşamı dedim ya.
Pazarı geçtim ulu orta et satar olmuşuz
Deri, kemik, ruh ve kan, her şey dahil
Yemediğim şeyleri yer oldum,
İçmediğim şeyleri içer...
21:47. Perşembe işte.
Çarşamba'dan sonra.
Cuma'dan önce.
Küsmediğim şeylere küser oldum,
Silmediğim yazıları siler...
21:48. Az sonra 21:49 olacak. (ve daha sonra 21:50)
Yeni bir yıla girer gibi
Ya da bir ölüyü defneder gibi
Kutlamak, neyi, kimin uğrunda?
Bilmediğim yerlere gider oldum,
Bilmediğim yerlerden gelir...

Salı, Nisan 24, 2007

İmza


"Biz sizin için besleniyoruz
Zaman gelecek bizi keseceksiniz
Ağzınıza layık olmaya çalışıyoruz"
İmza: Bir kuzu, bir tavuk ya da bir lüfer
Ne fark eder?

"Biz sizin için çalışıyoruz
Zaman gelecek tükeneceksiniz
Sizi geri dönüşüme tabi tutuyoruz"
İmza: Bir solucan, bir karınca ya da bir bakteri
Ne kadar ekşi

Pazar, Nisan 15, 2007

"Uzat Elini Kardeş Bana, Elin Yetmez Bana Yüreğini Ver"

Çocukların el ele tutuşup dönüşlerini izlediğimde güneşin aslında artık o kadar da ısıtıcı ve güven verici olmadığını iyice hissediyorum. Çocukların suratları birer mum gibi erimiş, ağız kenarları aşağıya düşmüş, göz kapakları kapanamayacak kadar gergin. Ellerinde sanki beşten az ya da çok sayıda parmak var gibi, baksanıza çember olması gerektiği gibi düzgün değil. Topallayan bacakları, yalpalayan ayakları kum alan üzerinde istenmeyen şekiller oluşturuyorlar. Sesleri sanki ateşin içine atılmış, büyük tuşları olan bir kasetçaların içinde son dönüşlerini yapan 90lık bir teyp bandından çıkıyor gibi, bir ağırlaşıyor, bir hızlanıyor. Ürpertici ve ürkütücü. Korkutucu hatta. Çocuk olmalarına rağmen umut ve sevgi kavramlarını yitirmeye başlamış gibiler. Ben ise odaklanmış, onları izlemeye devam ediyorum. Hatta şarkılarına eşlik ediyorum. Şarkılardan bir tanesi karamel tadında, organlarınızı birbirine yapıştıracak gibi. Sözleri şöyle "Uzat elini kardeş bana, elin yetmez bana yüreğini ver, yüreğin yetmezse gözlerini, o boncuk gözlerini"...

Pazar, Nisan 08, 2007

Vampirlerin Bile En Hassas Yerleri Yürekleri

Pis insan
Yeme onu yeme bunu
Adi insan
Dedi kodu medi kodu
Bulaşık insan
Karştırma etini ve budunu
Mikrop insan
Delme sağını solunu







Burnumu sinüslerime kadar karıştırırsam

Tanrı beni de ayıplar mı?
Sürekli pasif kalıyor gibi davransam
Beni de okkalı bi ayıplarlar mı?
Bi aklıevvel de ben yiyiversem
Sindrim sistemim üstesinden gelebilir mi?

Vampirlerin bile en hassas yerleri yürekleri...
Delik onlara da yaramıyor...

Perşembe, Nisan 05, 2007

Tünelin Sonu (ya da Kendimiz Ettik Kendimiz Bulduk Tadında Bir Süreç Değerlendirmesi Hem Dahili Hem Harici)

Tünelin en başında bağırmayı unuttuk
Uyarıları, başımıza gelebilecekleri...
Aslında tümünün farkındaydık, tümünün bilincindeydik
Şimdi tünelin en sonundayız
Artık soru sormaya gerek bile yok
Ötede ışık mı var karanlık mı...
Bunu pekala hepimiz biliyoruz
Şimdi tünelin en sonundayız
O hecelemeyi unuttuğumuz şeyler var ya
Şu an onların yankılarını duymaktayız
Ne acı...
Kötü şeyler oluyor, olacak hatta
Beter ve şer kavramlarını hiç tatmamışız meğer
Dur diyenler oldu, biliyoruz, saklamaya gerek yok
Ama nasıl bir lokmada yedik onları
Hasır altı ettik
Sümen altı ettik
Ama insanız ya... Unutmak imkansız
En ufak bir ipucu, bir pişmanlık...
Ve perde... Film başlıyor
Film bitiyor
Bunu pekala hepimiz biliyoruz
Ve yedik, ve içtik ve eğlendik
Ve coştuk, ve coşturduk ve tükettik
Ürettik ve tükettik
Ürettik ama yetmedi
Kendimizi kandırdık...
Bizler insanız ya, kişilik fazlaca mevcut bedenlerde
Bunu pekala hepimiz biliyoruz
Hepimizin elinde şimdi kara tebeşirler
Zaten kararmış tahtalara yazmaya çalışıyoruz
Pişmanız desek bile yalan
Ne acı...
Ağladıklarımız ve ağlattıklarımızın yanındayız
Olmadı
Kötü şeyler olacak, olacak, olacak
Beter ve şer kavramlarını farklı farklı tadacağız
Çelişkilerden örülmüş bir zırha güvendik
Ne kadar koruyacaktı ya?
Bunu pekala hepimiz biliyoruz
Tünelin sonundayız
Gururun, mutluluğun, başarının ya da paranın
Direnişin, tepkinin, sevginin ya da güzelliğin
Ne önemi var?
Ne acı...
Uğruna lanet okuduğumuz
Nefret ettiğimiz Pazartesi, Salı, Çarşamba
Perşembe, Cuma, Cumartesi ya da Pazar
Hepsi gülüyor azar azar
Elde artık ne yedi var ne de dokuz canlıyız
Pişmanız desek bile yalan
Rüzgarı bozduk, yağmuru bozduk, maviyi bozduk
Sütü ekşittik ve kanı kirlettik
Detaylarda yuvarlanmışız meğer
Liderlik arayışı, madde ve savaş içinde oynamışız
Bir nefesin aldığı vakitte
Bir yumurtanın dışarıya çıktığı vakitte
Bir hücrenin bölündüğü vakitte
Bir merminin ete değdiği vakitte
Meğer biz neler yapıyormuşuz
Bir düşünün
Gizli kapılar ardında ya da alenen
Yataklar üstünde, birbirimizin üstünde
Tanklar üstünde, ağzımızın içinde
Kağıtlar üstünde, kablolar içinde
Alttan bakıldığında tıkanan gırtlağımız görünmemiş
Üstten bakıldığında gömülen bileklerimizi görememişiz
Bunu pekala hepimiz biliyorduk
Tuh bize, vay bize, vaylar bize vesaire vesaire...
Yazıklar olsun bize
O iki heceye layık olamamışız
Terazi hep dengesizmiş meğer
Bunu pekala hepimiz biliyoruz
Tünelin sonuna geldik
Mutlu son hiç olmadı, yine olmayacak
Bunu pekala hepimiz biliyoruz

"Sizi temizlemek zor mu olacak?
YANILIYORSUNUZ"

Salı, Nisan 03, 2007

Betimle Beni Dolunay Altında


Avuçlarım buz kesmiş sanki
Neyi edinmek istesem kayıp düşüyor
Yüreğine dokunmak isteyişim
Bu yüzden tarafımdan erteleniyor

Yeterince sadık olabilseydim eğer
Elmanı paylaşmayı isterdim
Yeterince yorgun olabilseydim eğer
Bahardan önce geri gelirdim

Betimle beni dolunay altında:
"Kendini bile kesemeyen bir bıçak
Kör desen kör değil
Ucunu doğrulttuğu yürekler
Şimdi nasıl da gülüyorlar"

Yeterince cesur olabilseydim eğer
Denizde emeklemek isterdim
Yeterince alık olabilseydim eğer
Oltalarla yüzeye çıkardım

Betimle beni dolunay altında:
"Kendini bile ağlatamayan bir nehir
Asi desen asi değil
Yüksekten döküldüğü deriler
Şimdi nasıl da geriniyorlar"

Sinirlerim birbirlerine küsmüş sanki
Neyi hissetmek istesem yarıda kalıyor
Hep çocuk kalmak isteyişim
Bu yüzden tarafımdan reddediliyor

Pazar, Nisan 01, 2007

Telvemize Baktığında

Bizi bilir5in
5eviyor gibi görünürüz
Ama telvemize baktığında
Kim5eden hazzetmeyiz


Seni de diğerleri gibi rafa kaldırdık
Üzerine elliLD50 altmış kürek kum attık
Küllerini rüzgara savurduk
Barsaklarımızın en derin yerlerinde yer ettin sen
Seni alıp kurda kuşa yem ettik
Seni nasıl da unuttuk
Nasıl da unuttuk seni dar koridorlarda
Halbuki her geçtiğinde
Çıplak kolların sürünürdü duvarlara
Yarı terli derin yapışkan bir ahtapot gibi
Gezinirdi duvarlarda
Seni nasıl da unuttuk