Çocukların el ele tutuşup dönüşlerini izlediğimde güneşin aslında artık o kadar da ısıtıcı ve güven verici olmadığını iyice hissediyorum. Çocukların suratları birer mum gibi erimiş, ağız kenarları aşağıya düşmüş, göz kapakları kapanamayacak kadar gergin. Ellerinde sanki beşten az ya da çok sayıda parmak var gibi, baksanıza çember olması gerektiği gibi düzgün değil. Topallayan bacakları, yalpalayan ayakları kum alan üzerinde istenmeyen şekiller oluşturuyorlar. Sesleri sanki ateşin içine atılmış, büyük tuşları olan bir kasetçaların içinde son dönüşlerini yapan 90lık bir teyp bandından çıkıyor gibi, bir ağırlaşıyor, bir hızlanıyor. Ürpertici ve ürkütücü. Korkutucu hatta. Çocuk olmalarına rağmen umut ve sevgi kavramlarını yitirmeye başlamış gibiler. Ben ise odaklanmış, onları izlemeye devam ediyorum. Hatta şarkılarına eşlik ediyorum. Şarkılardan bir tanesi karamel tadında, organlarınızı birbirine yapıştıracak gibi. Sözleri şöyle "Uzat elini kardeş bana, elin yetmez bana yüreğini ver, yüreğin yetmezse gözlerini, o boncuk gözlerini"...
4 yorum:
Hüzünlü değil mi?
Çocuklar, çocuk olmanın anlamını unuturken, büyüklerin hatırlaması...
Ya da "biz büyüdük, şimdi anlar olduk"...
"Johann Strauss - Voices of Spring" dinliyordum okurken. Bir tuhaf ezildi içim, zaten kırılmışım dün akşam..
Kırıklar ve kırılganlar ve kıranlar arasında kırk gün kırk gece düğün yaparken godomanlar ve börkeneği boklular ve hevesliler... Ezilir tabii içimiz dışımız taa ki ezmeyi öğrenene kadar...
Yorum Gönder