Pazartesi, Ağustos 24, 2009

Dolmus Guncesi

(Bu yazida Turkce karakterler eksik, yok. Yerlerine Ingilizce karakter(siz)ler durmus. Ne de olsa "we're from America, where we eat our young", oyle degil mi?)

Bu yazida ritm var cunku dolmusta yaziyorum. Yine kisa pantolonum uzerimde, yine en arka sag taraftayim ve arka henuz bir kisi, ben varim, dortlenmemis. Yine en arka sag taraftayim diyorum cunku hep oyle oldu. Lise, universite, dolmus, sinema... Ne fark eder iste, hep boyleyim, hosuma gidiyor ya da kolay olan bu.

Normal sartlar altinda midem coktan bulanmisti onume bakarak yazdigimdan dolayi ama bugun tuhaf bir ruzgar eslik ediyor. Hani azicik yosun koksa deniz var sanacagim. Gozumu de kapattim oh! Bir zamanlar Ankara'da deniz varmis diyenleri hatirliyorum. Ne kadar bilimsel, tasavvufi ya da mitolojik bilemiyorum ama oyle iste...

Ankamall onundeyiz. Simdi hafiften benzin kokusu geldi burnuma. Bir an basimi kaldirdim, soforle goz goze geldik aynadan. Dolmus soforu olamayacak kadar naif bir surati var. Cocuklugunu kestirebiliyorum. Bazi insanlara bakinca cocuk suratlarini hayal edebiliyorum. Bu da onlardan biri. Gomlekli, biyikli, zayif, naif bir insan iste.

Ikinci sirada bir disi oturuyor ve zoraki tavirlar sergilemekte. Onun da kulaginda kulakliklar var. Benim kulakliklarda Skin bagiriyor icten ice "why don't you weep when I hurt you?", "I called you brazen, called you whore right to your face"... Bu sozleri duyuyor mudur hatun kisi? Keza uclari sonradan kesilmis gibi topuklu siyah ayakkabilari var ve kirmizi ojeleri...

Sonra kizli oglanli bir ikili var. Koca kari ama soguk gibiler. Ya yeni evliler ya oglan kizi kaciriyor. Az sonra belli olacak, A.S.T.I.'ye yaklasiyoruz. Belki de ramazan nedeniyle boyle davraniyorlardir ev disinda bilemedim.

Hep ayni sahne... Dolmus durduruluyor, adim atiliyor ve es zamanli olarak soruluyor: "Balgat'in icine mi?" Sonra hayal kirikligi... Sofor "hayir" diyor, "O.D.T.U. dolmusu bu!" Sonra atilan adim geri aliniyor, adeta filmi geri sariyoruz. Hani astigmatim nedeniyle azicik cizgi belirse, piksellesme falan, VHS oynatici ile bant kaydi izliyorum sanacagim.

Of iyi soguk var Agustos'a gore. Guzel ama boyle... Tatli tatli... Yandan yandan... Cami ben acmistim dolmusa biner binmez. En arkadayim ya, sirtima Gunes isinlari da vuruyor. Iki his ayni anda, sanki birisi benim adima bazi hislerimi bayimden israrla istemis!

Cok "contemporary" giyinmeye mi basladim ne? Renkler bir tuhaf. "Vintage" olsam. Hayir yine kisa pantolonum olsun ama askilarim olsun, mintan ve uclari terelmis kahverengi papuclar. Hatta azicik yuzumde cil olsun. Saclarim da kizil belki de... Tuz golune mi girsem? Bilemedim.

Bir saniye... Kartimi gorevliye gostermeliyim.
Tamam. Kontrol bitti. Simdi kampusteyiz. Isler kesat dolmusta bugun. Musteri yok pek... Herkes ikili uclu dortlu koltuklara tek tek oturmus, herkes cam kenarinda. Herkes cam kenarina bayiliyor oysa ki golge olan kisim koridor kismi. Cam insana neler yasatiyor acaba? Herkes sol tarafta ip gibi dizilmis, bir tek ben tek basima sag taraftayim.

Benim gibi rutin dolmusa binen bir cocuk var, o da hep muzik dinliyor benim gibi. Yeni fark ettim, kulakliklarini degistirmis, kulak kepcesini kavrayan cinsten almis. Rahat mi acaba?

Her neyse veletler... Geldim yazimin sonuna. Bu yazi hepinize benden bir Pazartesi gunu armagani olsun kuzucuklarim. Uverturu baska, bitisi baska oldu ama olsun. Hepimiz ortaya karisik bir sey severiz. Karisiktan zarar gelmez zaten. Dolmus gunceleri boyle zincirleme zincirleme surer gider, ben yeri gelir yazip paylasirim, yeri gelir kendime saklarim. Yasamak lazim veletler. Goz yakmayan sampuan gibi...

Posted via web from Amma yedin be!

Hiç yorum yok: