Pazar, Kasım 08, 2009

Müsvedde

Fotoğraflara baktın yine değil mi? Siyah ve beyaz olanlarına. Kadınlar ve erkekler gördün. Hatırlamaya çalıştığın ama hatırlayamadığın. Kendini seçebildin mi onların arasından peki? Oyun hamuru gibi kokuyor şu bozuk dimağın mübarek. Akşam akşam midemi kaldırdın. Parmaklarımı sokup mıncıklayıp yoğurasım geliyor beynini canlı canlı iken. Gözlerin de pek donuklaşmış. Aynaya baktığında, göz göze geldiğinde sen bile korkuyorsun değil mi?

Denize girdiğinde anadan üryan kaldığında anlıyordun özgürlüğün ne demek olduğunu. Bunu hatırlıyor musun peki? Mayonu bir hamlede sıyırıp parmak ucunda salladığın günleri? Ağır çekim hatırlamaya çalış. Tıpkı ölümün gibi. Ağır çekim. Bir ileri bir geri sar. Bir kare önce mutlu iken bir kare sonrasında mutsuz olduğunu anımsa. Tuzlu suyun kasıklarının arasından inip en mahrem yerlerine değdiği o anları hatırla. Fotoğraflarda yok bunlar, boşuna eline alıp alıp bırakma onları.

Bir koro hayal et. Herkes ama herkes büyük bir uyum içinde. Bir tek sen değilsin. Herkes bunun farkında ama farkında değilmiş gibi davranıyor herkes. Nasıl? Beterin beteri bir durum değil mi? Şu hale bak. Alnından iki üç damla ter damlayacak gayet sanatsal bir şekilde ama kırışık alnında oluşan Horst ve Graben'ler yüzünden gayet iğrenç bir manzara oluşturuyorlar. Sanki beynin dışarı fışkırıyormuş gibi. Kafa derindeki sebumla birleşip yağlı yüzünden aşağı akıyorlar. Akşam akşam midemi kaldırdın. Parmaklarımı sokup oyasım geliyor gözlerini canlı canlı iken. Ağzının etrafı da  pek kırışmış. Sanki birisi dikmiş gibi çuvaldız ile. Çok mu konuştun sen zamanında? Hatırlıyor musun bakayım?

En ufak bir gürültüde memnunsuz olduğun anları hatırla şimdi biraz da. Hani o burnunun en havada olduğu dönemleri. Eline kimsenin su dökemediği dönemleri. Bak! Bak! Nasıl da gülümsüyor o kırış buruş dudakların. Şimdi nasılsın peki? Geceleri nasılsın? Zifiri karanlığın uzatmalı nişanlısı sessizlik boy gösterdiğinde ne yapıyorsun peki? Üst kattaki komşunun tuvalete girmesini sabırsızlıkla bekliyorsun. Herif tüm boşaltım sistemini temizleyinceye kadar sıçarken çıkarttığı seslere sifonun sesini de ekleyince yüzün gülüyor değil mi? Kendi kendini ancak böyle kandırıyorsun. Yalnız değilsin güya. Etrafta başka ses kaynakları var iken yalnız olmaz değil mi insan?

Eski giysilerine baktın yine değil mi? Kahverengi ve yeşil olanlarına. Naftalin ve pas kokusunu duydun. Kendin de öyle kokuyorsun işte. Farkında bile değilsin değil mi? Yutman gereken haplarına, içmen gereken şuruplarına bir bak hele. Komodinin üzeri envayi çeşit ilaçla dolu. Kimyasalların bile senin kimyanı düzeltmeye yetmiyor. Düzeltmez çünkü zaafların gün kadar apaçık ortada. Suluboyanın su ile darmadağın olabileceği kadar açık ve net zaafların senin. Düşündükçe geberecek gibi oluyorsun değil mi?

Yüzüne yağan ilk karın değdiği yerde hissettiğin soğuk ile birlikte anlıyordun yaşadığını. Bunu hatırlıyor musun peki? Atkını hızlıca çözüp havaya doğru üflediğin anları? Ağır çekim hatırlamaya çalış. Tıpkı içine kapanışın gibi. Ağır çekim. İçinden çıkan havanın sımsıcak olduğunu anımsa. 36,5 derece Celsius. Fotoğraflarda yok bunlar, boşuna yırtıp durma onları!

Şimdi bana iyice bir bak. Gözüme bak, kapkara. Ağzıma bak, kıpkırmızı. Yüzüme bak, bembeyaz. Sence ben bir düş olabilir miyim? Bir sanrı? Bir hayal? Bir hayalet?.. Güldürme beni rezil! Müsvedde! Anladın mı benim kim olduğumu? Baştan anlatayım mı?

Posted via email from Amma yedin be!

Hiç yorum yok: